27 Eylül 2014 Cumartesi

Yağmurda ağlayan kadın(12)

kapıyı açtım. karşımda köylü kurnazı gülüşüyle apartman görevlisini gördüğümde yüzümde muhtemelen hoşnutsuz bi ifade vardı.


- abi bişey lazım mı?.

+ saol iyi akşamlar.

- tamam abi iyi akşamlar

kapıyı öylece çarparak girdim içeri. aynı koltuğa oturdum zaten bu eve bi sürü koltuk aldım ama sadece bunda oturuyorum ben niye diğerlerine o kadar para harcadım amk sırf ev dolsun diye. ev eşyayla dolmuyo işte insanla doluyo. 
öyle boş boş bakınırken televizyon sehpasının altında sarı post it parçasını farkettim. kalkıp aldım. 
"teşekkürler" yazıyodu sadece üzerinde. yapıştırmış ama aptal post it yere düşüp bana onu aratmıştı evde.
teşekkürler sadece bu mu? kimsin sen?

benim karnım acıkmaya başlamıştı artık. sipariş vermek için telefonu çıkardım cebimden 9 cevapsız arama offf nagihanı unuttum ben. saat 21.00 olmuş bile. tam arayacaktım ki mesaj geldi "başkasını buldun da yine sallamıyomusun beni"

ulan nagihan hiç de çekesim yok bu gece seni be. şimdi gelme desem gidip tanıdık ne kadar adam varsa yapamadı diye de anlatırsın öyle bi orospusun onu da biliyorum. ulan nagihan iyi günde iyi orospusun da bi de beni anla be.


hiç istemiyodum aslında ama neyse az kafam da dağılırdı son zamanlarda iyice boşverdim herşeyi. spora da gitmiyorum 2 haftadır. düşüncelerindeyken telefon çalmaya başlamıştı bile. onuncu kez zorluyodu nagihan ulan bu kadar azdın mı be kızım.

telefonu açtım kulağıma götürmeye bile üşendim. 

n: nerdesin sen ya niye bakmıyosun ektin mi beni işim var deme sakın inanmam.

b: aç mısın?

n: ne? ne diyosun sen bana mı dedin?

b: evet evet aç mısın eve geldim yemek söylicem kendime sana da söyliyim

n: iyi olur ya ben zaten aşağıdayım. bunu da açmasan kapına dayancaktım

b: oha be kızım çık hadi gel brlikte söyleriz. 


yine zil çaldı amk nagihanı. üzerimde bi ağırlık varmışcasına doğrultum koltuğumdan. elime bi sigara aldım yürürken yaktım. kapıyı açtım. 

- bu senin kapıcı da her seferinde yiyecekmiş gibi bakıyo bana 

+ bişey olmaz korkma sen seversin sana bakılmasını

tam dönüp gidecektim ki boynuma sarıldı. dudaklarıma doğru yaklaşmaya başladı.

başımı yana çevirip sigaramdan bi nefes çektim. ulan ne güzel bişeymiş bu sigara...


nagihan bozulmuştu belki bilmiyorum ama umursamaz şen kahkahasını attı.

n: bu tavrına bitiyorum ben zaten.

b: eyvallah gir hadi içeri.

aslında zarif kızdı bu nagihan hep mi böyle bana mı böyle davranıyo bi türlü çözememiştim. ayağındaki yüksek topuklu kırmızı, kenarlarından parlak taşlarla çizgi halinde tasarlanmıl bi ayakkabıydı. gece özel bi davete gider gibi giyinmiş özenmişti. yine o iddialı, alımlı parfümü doldurmuştu bile evin içini. her ne kadar bu kokudan etkilensem de sabah kalktığımda hala evin içinde bu kokuyu duymak pek haz vermiyodu bana. ev benim ve benim kokum olacaktı sadece.

üzerinde yüksek bel kalçasını ortaya çıkaran yan cep kısımlarında zarif kırmızı taşlarla süslenmiş dar bi pantolon vardı ve nagihanın bacaklarıyla birleşen kalçası ayırt edilmeden insanı baştan çıkarmaya yetecek bi görüntüdeydi.

takım olduğunu düşündğüm siyah ceketinin içinde sadece kırmızı sütyeninin askıları belli oluyodu. off nagihan çok fenasın sen.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi belirtin :

Start typing and press Enter to search